Geçenlerde Anne Hathaway'in rol aldığını bildiğim için izlediğim film sayısına bakayım diyerek şunu açtığımda tam 11 film izlediğimi fark ettim Anne'in dahil olduğu. Tabi biri hariç hepsinde de başroldeydi. Peki Anne Hathaway nasıl biri, ve onunla ilgili kayda değer neler öğrenebiliriz, bu soruya bir cevap vereyim şimdi.
Anne Hathaway 12 Kasım 1982, Brooklyn doğumlu, fazlasıyla sevilen ve de bilinen bir aktris. Oyuncu olmadan önce meşhur ve gözde bir sopranoymuş Anne, fakat birçok sinema severle tanışmasına vesile olan "The Princess Diaries" ile bu ünü, müzikten sinema sektörüne kaymış.
Anne'in filmografisine baktığımda gördüğüm ilk filmin "The Princess Diaries" olması beni şaşırtmıştı. Sanki başka ve çok da haberimiz olmayan yapımlarda da yer almıştır diye hayal etmiştim merak edip bakana kadar. Ama ilk adımını sağlam atmış Anne, ve devamı da gelmiş.
Anne Hathaway bence en çok romantik dram türüne yakışıyor. Dışardan ne kadar güçlü ve kendisine yeten biri gibi gözükse de, içinde büyük bir aşkı taşıyan, bu aşkı ona yaşatan için her türlü fedakarlıktan kaçınmayacak kadın profilini çok iyi çiziyor, ve seyirciye hissettiriyor. Peki Anne Hathaway denince benim aklıma hangi filmler geliyor? Sırada bu sorunun cevabı var.
Alice in Wonderland, vizyona girdiğinde en yakın arkadaşımla, sırf Johnny Depp için gidip gördüğümüz bir filmdi. Aslında o aralar sinemayla bu kadar ilgilenmediğim için Johnny Depp'ten başka kimseyle ilgili bir fikrim dahi yoktu. Tabi kostüm tasarım dalında Oscar almış olan bu filmi izlerken "şu elbisenin güzelliğine bak, aa bu da çok güzelmiş, oo bu hepsinden de güzelmiş" deyip durmuştum. Meğer Anne burda İyilik Kraliçesi rolündeymiş de, haberimiz yokmuş...
İki yakın arkadaşın aynı zamanda evlilik teklifi alması üzerine çocukluk hayallerini gerçekleştirmek için düğünlerini yapmayı planladıkları otelde aynı güne rezervasyon kayıtları alınınca aralarında nasıl bir kavga çıkabileceğini "Bride Wars" ile görebiliriz herhalde. Burda iki gelin adayımızdan biri Anne. Ve inanın çok eğlenceli bir film.
Sırada "Devil Wears Prada" var. Meşhur bir bestsellerdan uyarlama olan bu filmde Anne'in canlandırdığı karakter gözde bir moda dergisinde edindiği iş üzerine editörün gözüne girmek için çabalayan biri. Bu filmde hayranı olduğu Meryl Streep ile rol almak Anne için bir rüyayı gerçekleştirmek olmuştur herhalde. Çünkü en sevdiği oyuncuları saydığında Meryl Streep hep listesinde varmış.
"Valentine's Day" bir çok fazlasıyla sevilen ve ünlü oyuncunun rol aldığı, adından da anlaşılacağı üzere sevgililer gününü konu edinen bir film. Farklı çiftlerin hayatlarından kesitler birleştirilmiş. Bu tarz filmleri sevmesem de bu filmi beğenmiştim. Fakat işin komiği bu filmi şu an buraya Anne Hathaway de rol aldığı için dahil etmiş olmama rağmen filmde hangi çiftin nesiydi, hiç hatırlamıyorum. Yine de sırayı bozmadan son zamanlara kadar geleceğim.
"Get Smart" hayatımda en çok güldüğüm filmlerden biri olmuştu. Steve Carell ile başrolü paylaşan Anne, bu filmde bir ajan rolünde. Neyin peşinden gittiklerini hatırlamıyorum ama cidden gülmek istiyorsanız bu filmi kesinlikle öneririm. Steve Carell'ı da bu filmle tanımış ve çok sevdiğim oyuncular arasına katmıştım.
Parkinson hastası Maggie, Pfizer için satış temsilciliği yapan Jamie ile şurdaki iki filmin de üstüne kurulduğu şekilde bir ilişki edinir. Hastalığıyla baş etmeye çalışırken Jamie'nin ona duygusal bir yakınlık hissetmesinden korksa da, ikisi de bundan kurtulamayacak ve sonunda bunu kabul ederek farklı bir başlangıç yapmak isteyeceklerdir.
Jake Gyllenhaal'u çok da sevmeyen biri olarak bu filmi pek sevemedim. Gerçi Jake'i sevsem de sevmeyebilirdim, öyle bir filmdi. Bir çift olarak kimyaları tutmuyordu, fizikleri de (biyolojik yorumlamalar getiremeyeceğim, henüz o alanda uzmanlaşmadım). Konu da biraz sıkıcıydı. Anne'in hatrına izlemiş oldum yine de.
Sırada Anne'i bugünlere getiren birbirinin devamı niteliğinde iki film var.
Babasını hayatının hiçbir alanında tanımamış bir genç olan Mia, onun ölümü üzerine babanesiyle tanışır. Babanesinden aslında köklerinin Cenova sarayına dayandığını öğrenen Mia'dan Cenova'nın yeni prensesi olması beklenir. Peki neler mi olur? İşte bunu öğrenmek için bu iki fazlasıyla eğlenceli filmi izlemelisiniz.
"Becoming Jane" Jane Austen'ın biyografisi niteliğini taşıyan bir romantik dram. Bu film için Jane rolü teklifini aldığında aslında teklifi geri çevirmeyi düşünmüş Anne. Fakat önceki filmlerinden biri olan Brokeback Mountain 'ın yönetmeni Ang Lee, bu rolü alması için ısrar etmiş. Çok da iyi yapmış bence. Çünkü Becoming Jane en sevdiğim filmlerden biri olmuştu izler izlemez.
Teklifi başta geri çevirmesine rağmen Anne Hathaway sırf bu filmdeki rolü için piyano çalmayı öğrenmiş. Herhalde sonradan kendisi de ne kadar iyi bir seçim olduğunu fazlasıyla fark edip, elinden geleni ardına koymamış diyebiliriz.
Sanırım en sevdiğim filme geldik. Beni benden alan "One Day".
Emma ile Dexter liseden mezun oldukları gece tanışır ve yıllarca arkadaşlık ederler. Dexter hovarda ve amaçsız hayatıyla meşgulken Emma hep bir gün gerçeği görüp birlikte olmaları gerektiğini anlasın diye onu bekler. Dexter önce İngilizce öğretmenliği, sonra bir gece yarısı şovu, sonra bir bilgisayar oyunu programı derken kendisini hiçbir yere getirmeyecek şeylerle meşgul olur ve yaptığı tek şey hayattan zevk almaktır.
Aradan yıllar geçer, ve yaşadıkları onca şeyden sonra birlikte bir hayat kurarlar. Hepimiz de onlar için sevinirken, bu hayatın bu kadar kısa sürebileceğini kim düşünür ki?
One Day bir uluslararası bestseller uyarlaması. Kitabı okumadım ama filmi o kadar beğendim ki kitabı da okumak istiyorum. Hayatımda ilk kez arka arkaya 2 kez sinemaya gittiğim bir günün ilk seansı olarak seçtiğim bu filmi üstüne komedi türünde bir film izleyince hiç anlamamıştım. Bu yüzden birkaç gün önce evde sessiz sakin tekrar izledim. Bu sefer rahat rahat ağladım.
Anne Hathaway'in izlediğim o kadar filmi içinde en çok sevdiğim çifti bu filmde Jim Sturgess ile oluşturduğunu düşünüyorum. Belki de filmin hikayesinin etkileyiciliğindendir, bilmiyorum. Ama ben Emma ile Dexter'ı çok sevmiştim, hala da seviyorum. Ve eminim bu film her zaman en sevdiğim filmler arasında kalacak.
Anne Hathaway'in filmlerinden izlediğim en sonuncusu Passengers olmuştu. Filmi tabi ki Anne olduğu için merak ettim, fakat bir uçak kazası üzerine kazadan sağ kurtulanları tedavi etmek için çalışan psikiyatristi canlandırmasından başka pek bir şey anlamadım bu filmden. Patrick Wilson ile bir nebze gözümüze de hitap etmesine rağmen bu filmde ne anlatıldı, sonunda ne oldu, eğer bunu okuyanlardan biri biliyorsa bir gün beni çevirip anlatsın. Çok memnun olurum zira dvdsini de aldım, yani arşivime de kattım, ama bir şey ifade etmedi.
Şimdi "son zamanlarda Anne ne yapmış?" dersek şu an en önemli haber Christopher Nolan'ın 2012'de gösterime girmesi planlanan Batman serisinin yeni filmi "The Dark Knight Rises" filminde Anne'in kedi kadın rolünde yer alacak olması. Hatta fragman çoktan yayınlandı bile!
Bilim kurgu ve süper kahramanlı filmleri sevmesem de Christopher Nolan'ın elinden çıkan ve benim izlemeyeceğim bir film olduğunu sanmıyorum. Şimdiden kuzenlerimle cümbür cemaat toplanıp gittiğimizi görebiliyorum hatta bu filme. Geçen yıl İnception'a da 11 kişi gidip salonun en arkasına dizilmiştik. Çok da güzel olmuştu.
Konumuza, daha doğrusu kişimize dönelim.
Anne Hathaway'in herhangi bir filmini izleyip de onu sevmeyen biri ile henüz tanışmadım. Eğer bunları okumuş fakat henüz Anne'in oyunculuğunu görme şansı edinmemişseniz ona bir şans verin derim. Ama bana kalırsa "One Day" ile başlamayın, daha önemsiz filmlerini izleyin. Çünkü o filmin bende özel bir yeri var. En azından benim hatrıma bu kadar çabuk harcamayın onu.
Son olarak da Anne'in birkaç gün önce 2 yıldan fazladır birlikte olduğu erkek arkadaşı Adam Shulman ile nişanlandığını ekleyeyim. İkisine de mutluluklar dileyip, daha fazla magazinel bilgi eklemeden bu yazıyı bitireyim.
Şimdiden soruyorum; Sizin favori Hathaway filminiz hangisi?