13 Kasım 2013 Çarşamba

Lady Gaga - Artpop : Nasıl Olmuş?

Özet isteyenler olur diye direkt girişten sorunun cevabını vereyim: güzel olmuş arkadaşlar.

Şimdi malumunuz Lady Gaga deyince akla şarkılarından önce o saçma sapan ve fazlasıyla müstehcen imajı geliyor. Sırf bu sebepten, sahne şovlarından ve kliplerinden dolayı kendisinden koşar adım kaçanlar var. Ben de onaylamadığım ve blogumda yer almasını istemediğim için albümün kapak görselini bu yazıya yerleştirmeyeceğim.
Benim Lady Gaga ile tanışmam büyük çoğunluk gibi Poker Face ile oldu. Sonrasını ben de hatırlamam fakat demem gerekiyor ki düzenli takip ettiğim ve bilmediğim şarkısı pek olmayan şarkıcılardandır bu tuhaf şahıs.

Artpop albümünün çıkış tarihini takip ettiğim, "geldi mi, geliyor mu?" dediğim yoktu açıkçası. Fakat bu "İmajını Zeki Müren'den Çaldı!" geyiğiyle interneti kasıp kavurması üstüne en azından Applause diye bir single ın ortaya çıktığını görmüştüm. 


"Single üzerine illa albüm gelir!" mantığıyla yaklaşmayınca sadece görmekle kaldım ve hatta albümü bilgisayarıma teşrif ettirene kadar meraklanıp kendisini hiç dinlemedim ama artık albümü genel olarak biliyorum ve bu durumda Applause is no exception.

Yeni albümlere ilk yaklaşımım genel anlamda çıkmaları için şarkıcıların bizi beklettikleri süreye değip değmediğini yorumlamakla başlar. Bu durumda sanırım 2 yıldan fazladır beklediğimiz bu albümün beklentilere değdiğini söyleyebilirim. Ben albümü ilk kez dinleyeceğim zaman hani aradan bu tarz ortalama ya da uzun zaman geçiren şarkıcılarda hep yaşadığım gibi "acaba tarzımı yenileyeyim diye düşünmüş mü? Böyle düşünürken saçmalamış mı?" diye bir endişeyle yaklaştım. Fakat THANK GOD Lady Gaga şarkıları aynen sevdiğim gibiydi. Yine fazlasıyla yüksek ritimler. Albümde yine bir tane sadece müziğine ve ritmine, bir tane geneline, bir tane de sadece sözüne bayıldığım şarkı var. Bunları bu albümü dolu dolu bir haftadır dinledikten sonra söylüyorum. Bu yüzden piyasaya gireli 2 gün olmuşken kendinizi çok yormanız gerekmeyecek.

Haydi o zaman albüm sırasına göre favorilerimi görmeye başlayalım!


Öncelikle "şu ses kayıtlı video için Vevo'da kullanılan görsel bile ne kadar tuhaf" demekten kendimi alamadım. Fakat daha düzgün görsel bulamıyorum, bununla idare edeceksiniz. Bu kadının saçma "artwork"lerini savunmak gibi bir amacım zaten yok, hem buna vaktim de yok. Siz sadece şarkıya bakın.

Venus bana göre albümün en güzel ve anında akılda kalan şarkılarından biri. Lady Gaga'nın en sevdiğim şarkısı olabilir kendisi, şimdiye kadar çıkardığı bütün albümler içerisinde diyorum hatta. O kadar da iddialıyım!
Bence kesinlikle dinlenmeli.

Albümde sözleriyle favorim olan şarkı da Gypsy.


Şu canlı performansa bakıp bu kadının sesine laf etmek mümkün değil, edenler varsa hemen şimdi bu yazıyı okumayı bıraksın çünkü zaten başlayarak okunma sayısını arttırdınız ve istediğim şeyi yaptınız bile. Zamanınızın geri kalanını size bırakıyorum.

Ritmiyle favorim olan şarkı da dinledikçe sevdiğim Swine oldu. İki saattir adam gibi bir versiyonunu arıyorum ama bulamadım, üç beş kişinin okuyacağı yazı için kafayı yemeye değmez diye onu dinlemek için bir yol bulmayı size bırakıyorum. Ya da olmadı "ben illa dinliycem ya sen nerden dinliyorsun?" demek için yorum bırakırsınız, özele gelirim.
(özellikle "dinleyeceğim" yazmadım çünkü bu zamanda öyle o kadar düzgün konuşan kalmadı. En azından konu Lady Gaga diye bu yazıyı okumak için linke herhangi bir yerden tıklayanların o kesime gireceğine ihtimal vermiyorum, no offense)

Bu adını verdiğim ve ikisini paylaştığım 3 şarkı haricinde Aura, Sexxx Dreams, G.U.Y ve Do What You Want da albüm sırasına göre atlamadan dinlediklerimden. Geri kalan şarkıların hiçbirini bilgisayar başındayken yaptığım playliste atmıyorum, size öyle diyeyim, siz anlayın.

Geleneğimi bozmadan albüm ülkemize gelse de ALMAYACAĞIM çünkü şarkılarını sevsem de imajına para kazandırmayacağım bir yaratıkla karşı karşıyayız. (Bkz: Rihanna için de aynı muameleyi gösteriyorum)
Siz yine de dinleyin, gelip favorilerinizi paylaşın mesela benimle. Müzik muhabbeti her zaman güzeldir.


10 Kasım 2013 Pazar

Lise Yıllarında Müzik Anlayışı: Kimdim Ben?

Üniversitede bitirdiğim bölümden de anlaşılacak olur ki lisede dil alanını tercih etmiştim. Biz, süper liseden anadolu lisesine dönen lisemizde kendi dönemimizin tek dil sınıfının sekiz kişisi, ve genellikle kıyafetlerimize fazla "okul kurallarına aykırı" eklemeler yapan, resmi kılığa göre ayakkabı seçilmesi zorunluyken her sabah giydiğimiz Converse yüzünden çekilmekten korkan ama öğretmenlerin gözünden kaçma ihtimalimizle bir adrenalin patlaması yaşayarak sırayı yürüyüp okula giren sekiz öğrenciydik. Nasıl olmuş bilmem ama herkes kendi zevkine göre her türlü boşlukta müzik dinlerdi. Ki benim müziğe olan takıntılı sevdam daha eğitim hayatıma ilkokul 1'le başlar başlamaz MCM ve MTV izleyerek büyümemden gelir.

Lisede nedense pek asi hallerimizle bir de yabancı dile yatkınlığımızla yabancı rock dinlerdik. Ben hep böyle olmadım aslında ama lise 2 gibi Muse'la tanıştım. Nasıl oldu onu hiç hatırlamıyorum, yani hangi şarkısı ilkti? Ama öylesine bağlanmışım ki kendilerine, doğumgünümde annem Black Holes and Revelations albümünün cd sini hediye olarak almıştı (yanında Justin Timberlake'in ikinci albümüyle beraber).

Sonra lise 3'e geçtiğim yaz eve PlayStation 2 girdi. Ve o yaz kardeşimin aldığı milyon oyundan biri benim şimdiye kadar oynadığım en favori video oyunum olan SSX On Tour'du.
EA Games'in yarattığı SSX On Tour, bir snowboarding oyunuydu. Şampiyonalar vardı. Ve EA Games'in çıkardığı spor oyunlarının çoğunda olduğu gibi yine mükemmel bir soundtrack listesi.
Bu listeden en takıntılı dinlediğim şarkı Billy Talent'ın Red Flag adlı şarkısıydı. Şarkı bittikçe oyunu durdurup listeyi açar ve yine onu çalmaya başlardım.


Ama aslında yine aynı yaz Antalya'da ananemlerde kalırken MTV'de her beş videoda bir çıkarırmış gibi durmadan çaldıkları Surrender adlı o inanılmaz naif ve kırılgan şarkı ile girmişti Billy Talent hayatıma. 
Şu ana kadar hiç dinlemediyseniz kaybolup giden yıllarınızı bir telafi edelim.


Billy Talent'ın bildiğim bu iki şarkısı beni grubun diğer şarkılarını ve albümlerinin tamamını araştırmaya yöneltti. Ve bir sürü şarkısını bildiğim, tanışır tanışmaz pek sevdiğim bu grubun benim için en özel ve anlamlı şarkısı Pins and Needles oldu.


Daha sonra sınıftaki iki erkek arkadaşımızın takıntıyla dinlediği Rammstein ile tanıştım. Tabi onların takıntılı derecede sevdikleri grubu başkalarına da sevdirme isteğine sonunda teslim olarak "tamam ya bir deneyeyim en azından" diye (sanırım) Du Hast ile girdim Rammstein deryasına da. Aslında şarkılarını çoğunlukla ayırmadan dinlerdim fakat en sevdiğim ve özellikle de yolda beni en gaza getiren, sözlerinin ne anlama geldiğini hiç bilmesem de Tier'di.


Rammstein'ın arkasından asıl adamlar ve hala arada nostalji yapmak için açıp dinlediğim Disturbed geldi. Lise yıllarımdan bana müziğe dair kalan en güzel şeyin bu grup olduğunu söyleyebilirim.
Muhtemelen yaptıkları bütün şarkıları biliyorum fakat benim için en iyilerini sonlara doğru tanıdım. Yine de "Yeni Başlayanlar için Disturbed" dendiğinde kendimi de hatırlayarak aklıma Down With The Sickness'den başkası gelmez.


Ah tabi bir de Guitar Hero severlerin ve fanatiklerinin fazlasıyla yakından tanıdığı bu Disturbed şarkısını da unutmamak gerek.


Benim için en favori iki şarkım muhtemelen varlığından haberdar bile değilken dinlediğim tüm Disturbed şarkılarından aylar sonra gelen, o muhteşem sözlere ve özellikle de nakarata sahip Enough,


...ve bana göre en iyi Disturbed şarkısı olan Haunted.
Hiçbiri için olmasa da bunun için zaman ayırın ve bir kez de olsa dinleyin.


Şu anda en severek ve heyecanla takip ettiğim müzisyen ve grupların başında Justin Timberlake, Rihanna, Lady Gaga, Maroon 5 ve One Republic geliyor. İnsan kıyaslamaya gidince "nereden nereye?" diyor ama lisedeyken dinlediğim bu türe bakınca "acaba hayata karşı ne gibi bir tutum içerisindeymişim? İnsanlara ağız burun kırma amaçlı dalasım geliyor muymuş, derdim neymiş de psikolojim bozukmuş gibi bu kadar saçma şeyler dinlemişim?" dediğim çok oldu üniversiteyle beraber müzik zevkim de liseden önceki zamanlardaki haline dönünce.

Tuhaf geliyor ama lisede böyleydik işte. Şimdi dinlediklerime bakan muhtemelen bizim lisedeki müzik öğretmenimizin o zamanlar Rammstein dinlediğimizi duyduğunda "ben de lisedeyken bunları dinlerdim" demesi üstüne "nasıl yani, sonra hiç dinlememiş mi?" diye düşünmeme şaşırır. Ama cidden dönemlik takıntılarmış bunlar. Sisteme karşı geleceğiz diye babet ya da makosen yerine Converse'lerimizle okula gireceğiz derdine dinledik herhalde bunları da. Formalarımızın üstüne giydiğimiz spor ceketlerle, hırkalarla kendimizce kattığımız o havayla beraber, dinlediğimiz müzikle de bir tavır almak istedik diye düşünüyorum ancak.
Yoksa bilmem başka açıklaması olur mu?

Ama o zamanlar geçmiş. İyi ki de geçmiş. Şimdi arada açıp hala güzel gelen Disturbed ile yâd etmek yetiyor da artıyor bile.