5 Ocak 2014 Pazar

Nasıl Olmuş: One Direction - Midnight Memories

Merhaba millet! Konumuz başlıktan anlaşılacağı üzere One Direction ve son albümleri Midnight Memories.



Şimdi bu albümün çıkış tarihini hiç hatırlamıyorum ama yakın olduğu kesin(imsi). Yılbaşı civarıydı diye tahmin ediyorum. Neredeyse yıl önce yazdığım şu yazıdan hatırlarsanız ben de One Direction dinleyen, ama dinleyenlerin büyük çoğunluğunun aksine akıl sağlığı yerinde olanlardanım. Take Me Home adlı albümünde çok sevdiğim bir sürü şarkı olması üstüne bu albüme de bir göz atayım dedim ve şu an neredeyse bir haftadır albümün tamamını hatmetmiş durumdayım. Hangi şarkıların klipleri olduğunu da yavaş yavaş çözüyorum.

Öncelikle şunu söylemem gerekir, şarkılar güzel ama albüm bence Take Me Home kadar hoş olmamış. Zaten herkesin de her yeni albümünde daha iyi şeyler çıkarmasını beklememek lazım. Mesela bana "Loved You First", "Summer Love", "Last First Kiss", "C'mon C'mon" tadında şarkılar lazımdı ama bulamadım bu albümde. Hatta durmadan dinlememe rağmen sıkılmadığım sadece iki şarkı var. Şu an mesela ikisinden birini artık kafayı sıyıracak kadar dinlemiş olmama rağmen yine dinlemeye devam ederken yazıyorum bunları. Birazdan burada siz de görecek ve vaktiniz varsa dinleyeceksiniz.

Albümü dinlerken dinleyip geçtiğim çoğu şarkı aklımda kalmamıştı. Bu iki favorettimden biri olan "Story Of My Life" ise videosu olduğunu da daha sonra görmem ve onu da beğenmem üstüne canını çıkaracak kadar dinlediğim iki üç şarkıdan biri oldu.


Şarkıda neden bahsettiklerini hala anlamadım, başta aşk şarkısı sandım, sonra videoda kardeşleri, anneleri görünce bir "hönk??" dedim. Her kime hitap ediyorsa artık, yine de ısrarla dinlemeye devam ediyorum.

Fakat ilk favorilerimden biri albümün açılış şarkısı olan "Best Song Ever"dı. Aslında taaa Temmuz'da videosu çıkmış olan bu şarkı, iki gün kadar benim modumu yükseltmeye tek başına yetecek kadar güzel geldi. Hala da dinlediğimde oldukça eğlenceli bir ruh haline bürünmekteyim.


Sonra şu anki noktaya geldik ve benim albümden en favori şarkım ve çok sevdiğim bir şarkı daha kaldı. Diğer 13 şarkı kendi aralarında denk geliyor, nefret edecek derecede saçma bulduğum bir tanesi hariç.

İşte nefretlik dediğim şarkı ve albümü sektirmeden dinlerken kendisini ısrarla atladığım şey budur. "Alive".


Şarkıda özetle "ne halt yersen ye, yaşadığını hissettikçe ne önemi var eaaah salla gitsin" diyor. Bu "olmaz olsun böyle hayat felsefesi!!" dedirten duruşuyla nefret edilmeyi hak ediyor zaten.

Bunu geçersek yine modumu değiştiren ve çok sevdiğim şarkılardan biri nakaratta avazımız çıktığı kadar bağırarak "AY DON KER VAT PİĞPIL SEY VEN VİR TUGEEEEDA! YU NO AY VANI Bİ DI VAN TU HOLD YU İN YOR SLİĞĞĞPP" diye eşlik ettiğimiz "Happily" şarkısı. Bunu cidden çok seviyorum.




Efendim geliyorum albümde en en en sevdiğim, bana beni anlattığını düşündürdüğüm, "işte ben bir şarkı yapsam, sözleri böyle olurdu" dememe neden olan o şarkıya...

Şimdi en iyisi hemen gelmeyelim. Şarkıya gelmeden önce söylemem gereken, iki gün kadar önce D&R'da albüme elim gittiği fakat biraz uygun fiyatlı albümler yerine standart 29 lira kategorisine girdiğini görünce "sokağa atacak kadar param olduğunda gelir alırım" dediğim. Evet, albümü parasını verecek kadar beğendim, bir haftadır sömürdüm resmen, ama dediğim gibi, bana göre bir "Take Me Home" değil. Burada bahsettiklerim dışında hoşuma giden "Half a Heart", "Little White Lies" ve "Better Than Words", bana göre bir "They Don't Know About Us", "Nobody Compares", "She's Not Afraid", "Loved You First" ve daha nicesiyle çok sevdiğim o albümü unutturmadı. Evet belki bir "Strong" ile çoğunu tek başına temsil etti ama yine bir tane iyi şarkıyla bir sürü iyi şarkının kapışması çok da hoş olmaz takdir edersiniz ki.

Yine de "sokağa atacak kadar param olduğunda" ufak albüm arşivime katılacaklar arasına girdi Midnight Memories. Bu yazı da size albümün en müthiş şarkısıyla veda etsin.


DİNLEMEYEN BİR DAHA BLOGUMA GİRMESİN ARKADAŞLAR. RİCA EDİYORUM!!

Kalın sağlıcakla. Sallanın salıncakla.

3 Ocak 2014 Cuma

Nasıl Olmuş? : Walter Mitty'nin Gizli Yaşamı


Efendim bugün vizyona girdi Walter Mitty, nam-ı diğer Voltır Miti'nin Gizli Yaşamı. Ben de geçenlerde IMDB'de karşıma çıkması, Kristen Wiig'in rol alması ve hatta Forrest Gump'la hangi açıdan olduğunu hatırlamadığım şekilde kıyaslanarak bir tutulması sebebiyle, uzun zamandır da sinemaya tek başıma gitmemiş ve 3 haftalık full time iş maceramı sona erdirmişken Marmara Forum Cinemaximum'un yolunu tuttum ve filmi vizyona girdiği ilk günden öğlen 2 seansıyla izlemiş oldum.

Ben Stiller'ı muhtemelen Zoolander'dan sebep hiç sevmem. Belki başka hiç filmini izlememişimdir ama bir filmiyle zamanında soğuyunca zaten kendisini bir daha görmek istemedim. Yine de içimde bir şey beni dürttü ve bu filmi görmek istedim. IMDB'deki 7.7lik puanına bakınca film bittiğinde aldığım hazdan çok daha fazlasını alacağımı düşünmüştüm ama yine de verdiğim paraya değmediğini iddia edemem. (Sinema biletine kolay kolay 16 lira vermem, veriyorsam değmeli)

Olay filmin adından da anlaşılacağı üzere filmin ana karakteri Walter Mitty'nin tuhaf hayatını konu alıyor. Mitty, Amerika'nın meşhur LIFE dergisinde çalışıyor ve birden derginin kapatılacağı söylenerek bir sürü kişi işten çıkarılıyor. Dergide kullanılan fotoğraflardan sorumlu olan Walter, derginin ünlü macera ve doğa fotoğrafçısı Sean'dan basılacak olan son derginin kapak fotoğraflarını posta olarak aldığında postada Sean'ın kapak için önerdiği ve derginin kapatılmadan önceki yönetiminin de uygun gördüğü ama görmeden önce incelemek istediği fotoğraf, postadan çıkmıyor. Tabi Sean macera peşinde olduğundan öyle Facebook'la, Watsapp'la uğraşacak adam da değil, Walter da fotoğrafı bulmazsa dergideki 16 yıllık geçmişine rağmen işten atılanlar arasına girecek. Başta Sean'a uzaktan ulaşma yolları arasa da işyerinden hoşlandığı arkadaşı Cheryl, "neden sen de Grönland'a gidip Sean'ı bulmuyorsun? Fotoğrafı ona orada sorarsın" önerisi üstüne Walter da oldukça sıradan olduğunu düşündüğü ve aniden ayak üstü dalıp giderek hayallerle doldurduğu hayatında bir kez de bir maceraya çıkmış olmak, ve tabi ki en önemlisi de işini kurtarmak için düşüyor Sean'ı aramanın peşine...

Film hem komedi, hem macera, hem dram, hem romantik olmuş. Açıkçası izlediğim onca filme rağmen herhangi bir şeyle kıyaslayamayacağım ya da benzetemeyeceğim ama iddia edildiği gibi bir Forrest Gump olmadığı kesin. Forrest Gump'a göre fazla "uçarı", fazla "çağdaş" ve kesinlikle çok daha az duygu yüklü. Yani o filmi izlediğimde sonlarında ağladığımı, jenerik geçmesine rağmen hala hüngür hüngür devam ettiğimi biliyorum. Ki sinema tarihinin en güzel, en duygulu ve aynı zamanda eğlenceli filmlerinden olan Gump'la sadece bu filmi değil, herhangi bir filmi karşılaştırmak çok anlamsız. Ama bu haftasonu güzel bir film görmek, biraz gülmek, biraz da ufak bağlantıları bir araya getirerek zeka kırıntılarını toplamayı isterseniz verdiğiniz paraya ve harcadığınız zamana değebilecek bir film "Walter Mitty'nin Gizli Yaşamı". Özellikle de uğruna bütün bir film izlediğimiz o son sayının kapak fotoğrafı gerçekten onca arayışa, üstünde verdiği mesajla anlam katmış.

Merak edenler ve henüz fragmanı izlememiş olanlar için:


Hiçbir şey olmasa Ben Stiller'a olan antipatiniz yok olur, Adam Scott'ın o takma ötesi duran sakalına bakar bakar, tutup kenarından çekip suni çim gibi duran o sakalı suratından çıkarmak istersiniz. A sonra bir de o çöpçatanlık sitesi var tabi, film boyunca yakanızı bırakmayacak ama olmadık yerde çıkıp güzelce güldürecek.

Şimdiden iyi seyirler!