15 Kasım 2012 Perşembe

14 Kasım'da 13 Yıllık Bir Hayali Gerçekleştirmek

Bir gün bunları yazacağımı biliyordum ama burada anlatacaklarım kadar güzelini ben bile hayal etmemiştim.
Dün, 8 yaşından beri en çok istediğim ve hayalini kurduğum tek şey sonunda gerçekleşti.
Jennifer Lopez ile tanıştım.

Aslında bunun uzun bir serüveni var. Konserden 80 gün önce geri sayım yapmak için açtığım Twitter ve Tumblr hesabında amacım Jennifer ile Türkiye konserinde tanışmaktı. Ama bunu nasıl yapabileceğimi bilmiyordum. Çok zor da olsa 11 milyon takipçisi arasından belki benim yazdıklarımı da bir gün görür ve bu mümkün olur dedim. Ve çok acayip bir süreç başladı.

Jennifer Lopez, "Dance Again" Dünya Turunda Paris'teki konserlerine kadar hiçbir ülkede Meet and Greet, kuliste tanışma etkinliği yapmadı. Fakat Paris'ten başlayarak konser biletiyle fotoğrafını Twitter'dan onunla paylaşan hayranları arasından birilerini seçti ve onlara konserden sonra onunla tanışma fırsatı verdi.

16 ve 17 Kasım'daki konserlerin biletleri tükendiği için onlara yetişemedim. Çok da iyi oldu denebilir aslında, çünkü daha yakın bir yerde gitme imkanım oldu Jennifer 4 güne 3 konser tarihi alınca.

Dün Ataköy Atletizm Arena'da Tweet2Meet adlı tanışma etkinliği için deli gibi tweet atmaya çalışırken bir yandan da iyice gerilmiştim. Fakat konsere 20 dakika kala kazanan 2 kişi açıklandı ve onlardan biri de ben oldum.
O anda mutluluktan anında ağladığımı tahmin edebilirsiniz. Sonra hemen kendime geldiğimi de.

Etkinliği düzenlemekle sorumlu olan kişi bana konser boyunca tam olarak nerede olduğumu sordu, ve telefonumun şarjı bitti. Ortak arkadaşımız olan bir arkadaşı yakınımda görünce ve onun da Jennifer ile tanışmayı çok istediğini öğrenince ikinci kişi olarak benle tanışmaya gelmesi için onu seçtim ve bu sefer de onun telefonunun pili ölmek üzereyken ve biz iyice gerilmişken konser bitti. Bir adam önümüzde dolanıyordu bizi bulmak için ve biz bağıra bağıra dikkat çekmeye çalışırken sonunda kazananlardan birinin ben olduğuma inandı ve bizi kulise gelmek üzere korumaların olduğu bir kapıdan geçirdi.
İçerde bana Twitter üzerinden ulaşan Mark Young kazanan olduğuma emin olmak için Twitter'daki mesajları göstermemizi istedi, zaten onunla beraber de arkadaşımın telefonunun şarjı bitti. Ama sonunda tanışmak için hakkımızı alarak kulise tam olarak girmiş ve Jennifer'ı beklemeye başlamıştık.

Benim gibi Twitter'dan tanışma hakkı kazanan diğer arkadaşımızın telefon şarjı gayet iyi durumda olunca hemen hepimiz kuliste olduğumuza hala inanamayarak burada birer fotoğraf edindik :)


Aslında uzun bir süre Jennifer'ı bekledik orada. Makyajı temizlenip tekrar yapılmıştı, kıyafetini de değiştirmişti. Ve gelmesine yakın onunla tanışacağımız odaya alındık. 
Tweet2Meet etkinliğinden önce biz Jennifer'la bir fotoğraf edinmek üzere yanına geçmek için hazırlanırken o bütün ihtişamıyla odaya girip "Mary, nerdesin?" diye makyözüne seslendi. "Sen Mary ile tanışmak istedin, değil mi?" diye sordu bana gülümseyerek. "Evet" dedim ben de aynı şekilde güleryüzle. "O da burada, seninle tanışmak için geldi" dedi Jennifer.

Sonra JenniferLopez.com 'da yayınlanacak şekilde orada fotoğrafçılar fotoğraflarımızı çektiler. Ben yolda mucizevi bir şekilde bir bileklik almıştım ona.
Annemden bana verdiği dövizi bozdurmak için bir büro bulamayınca girdiğim gümüşçüde para beklerken gördüğüm nazar boncuklu bileklikler "ona da bir tane almalıyım, seçilirsem hediye ederim" diye düşündürdü bana. Ve elimdeki para ucu ucuna yetmesine rağmen bu bilekliği çok da beğenerek ve tercihimden hiç şüphe duymayarak aldım. 



Nazar boncuğu onu kötü gözden korusun, kalp ise adını "aşk" olarak koyduğu yolculuğunu temsil etsin diye bunu seçtim. Daha iyisi olamazdı bence.

Fotoğraflarımız çekilince bunu çıkardım ve "Buraya gelirken size bir bileklik aldım." dedim. "Çok teşekkür ederim" dedi o da gülümseyip bilekliğe bakarak. "Bunu seçtim çünkü buradaki nazar boncuğunun kültürümüzde kötü gözden koruduğuna inanılır, sizi korusun, bu kalp de adını "aşk" koyduğunuz yolculuğunuzu temsil ediyor diye düşündüm" dedim. "İnanmıyorum, ne kadar güzel! Bunu hemen takmak istiyorum, birileri bana yardım edebilir mi?" dedi ve hemen bilekliği taktı. "Bunu çok sevdim, çok teşekkür ederim" dedi ve sımsıkı sarıldı.
"Aslında burada olmak benim için gerçekten inanılmaz. Bundan 13 yıl önce, daha 8 yaşındayken ilk defa ismini bile bilmezken televizyonda görür görmez beni kendine kilitleyen bir kadın vardı. Ve ben 13 yıl boyunca ona olan hayranlığımdan hiç vazgeçmedim. Başka herşeyden vazgeçtim belki ama hep bir gün onunla tanışacağıma inandım. Çok teşekkür ederim beni seçtiğiniz için" dedim. Ben bunları söylerken odada 15-20 kişi de ikimizi dinliyordu. Jennifer da gözlerimin içine bakarak dinledi beni. Bana bir daha sarıldı, bu sefer çok uzun bir süre, sarılırken de "bana inandığın için sana çok teşekkür ederim" dedi. O kadar garip bir andı ki nasıl hissedeceğimi bilemedim. Sonra diğer arkadaşıma döndüğünde gözünden gelen yaşları silip "bak, beni ağlatacaksınız" dedi.
Onunla da konuşmaları bitince tekrar sarıldık ve "5 yıl içinde makyajınızı yapmak için geldiğimde ya da en azından Mary'ye asistanlık yaptığımda görüşmek üzere" dediğimde odadaki herkes güldü Jennifer da dahil, "oo, bak onu Mary'ye söyle, iyi bir asistana ihtiyacı vardı!" dedi. Sonra da hemen kapıda bizi bekleyen makyözü Mary Philips ile tanışmak üzere odadan çıktım.

Bu fotoğraf da ne yazık ki elimizdeki tek fotoğraf. Çok daha iyisinin ilk fırsatta Jennifer Lopez'in kendi sitesine konulmasını bekliyoruz. Çünkü orada fotoğrafçılar çekiyorlar siteye yüklemek üzere.


Dün Twitter'dan bu etkinlik için hak kazanan diğer arkadaşlarımız da böyle inanılmaz güzel bir fotoğraf edinmişler, onu da biz kendimizinki için sitenin yüklemesini bekleyecek de olsak dün Jennifer'ın güzelliğini görmeniz için izinleriyle ekliyorum. :)
Fotoğrafa tıklayarak daha büyük görebilirsiniz.


Mary Philips ile tanışmak benim için inanılmazdı. O sadece Jennifer Lopez'in makyözü değil, şu an onunla dünya turnesinde ama Christina Aguilera, Gwen Stefani, Salma Hayek ve Kim Kardashian onun çalıştığını bildiğim isimlerden sadece birkaçı. Hatta Christina'nın "Your Body" klibindeki makyaj onun eseri.
Benim en büyük hayalim ilerde bir makyöz olmak, ve yurtdışında çalışıp bu kadar önemli insanlarla bir arada olmak. Mary Phillips de en az Jennifer kadar samimi biriydi. Ona mektup yazmıştım kısa da olsa. Onu verdim. Bundan sonra Twitter'dan konuşuruz diye sözleştik. Ve bana bir keresinde dediği "eğer inanırsan, herşeyi yapabilirsin" sözünü ona hatırlatarak, "eğer bir gün sizin şu anda olduğunuz yere gelip, bu kadar önemli insanlarla çalışabilirsem, kesinlikle en büyük nedeninin siz olduğunuzu söyleyeceğim. Çünkü siz bana "yapabilirsin" dediniz, ve ben kendime inandım." dedim. O da çok güzel bir şekilde gülümsedi bana.
Sonra çıkmadan onunla da fotoğraf edindim. Çok çok güzel biri Mary.
Bayağı bir konuştuktan sonra Jennifer'ın yanına tekrar girmesi gerektiğinde odadan çıkınca "Jennifer bilekliğini çok beğendiğini söylüyor hala" dedi gülümseyerek.

Konserin benim için en inanılmaz anı Jennifer'la tanışmaktan çok, o "Until it Beats no More"u söylerken ve sahnede dolanırken benim önümde durup eşlik ettiğimi görünce şarkıyı gözlerimin içine bakarak söylemesi ve ben de onunla söylediğim için mikrofonu bana doğru tutar gibi döndürüp "sen devam et" işareti yapıp gülümseyerek söylemeye devam etmesiydi. Konserden günler sonra tam da karşımda durmuş, şarkıyı bana bakarak söylerken çekilmiş fotoğrafını buldum o akşam kulise beraber girdiğim arkadaşımın arkadaşı sayesinde. Onlar biraz daha uzakta duruyorlardı çünkü ve benim o an o karşımdayken hiçbir şey görmedi gözlerim.


 İşte o an herşeyden daha inanılmazdı. Çünkü o arenada binlerce kişi varken seni buluyor, saniyeler de olsa onu seninle paylaşıyor. Ve o kadar derin bakıyor ki kalbini bile görebileceğine inanıyorsun.
Zaten sonra tekrar sahnede dolanmaya devam edince bayağı bir ağlamış ve öyle bir anın bir kez yaşanabileceğine inanarak konserin benim için bittiğini düşünmüştüm :)
En güzeli de kuliste konuşurken "o şarkıyı söylerken beni gördünüz, hatırlıyor musunuz?" dediğimde "tabi ki hatırlıyorum, onu seninle söyledik" demesiydi.

Dün herşeyiyle inanılmaz bir gündü. Umarım 16 ve 17 Kasımdaki konserlerde de Jennifer'la tanışmayı bu kadar çok isteyen diğer hayranları bu fırsatı edinirler. İnanın o ne fotoğrafları, ne klipleri, ne televizyonda ne de sinemada gördüğünüz o güzel kadın değil. Ondan bile daha inanılmaz ve daha gerçek dışı.

11 Kasım 2012 Pazar

Justin Bieber'ı Anlama Kılavuzu

Geçtiğimiz haftalarda hem önyargımı yıkarak, hem de "ya hakkaten, bu ÇOCUK nasıl meşhur oldu ya?" sorusunun detaylı cevabını merak ederek, geçen yıl vizyona giren belgesel formatındaki "Never Say Never" filmini izledim.


Bieber sever ve nefret ederlerin bilebileceği üzere bu Justin Bieber'ın meşhur olma hikayesini anlatıyor. İlgisiz kalanların bütün bu yazıyı okumadan hemen şu anda sağ üst köşedeki "x" işaretine basmaları yeterli olacaktır.

Filmi kalitesi bakımından eleştirecek değilim. Zira MTV programlarının biraz daha özenli hazırlanmış hali diyebiliriz. Ama size bir Justin Bieber'ı anlama kılavuzu hazırlayayım dedim. Ya da en azından biraz önyargıları yıkma amacı güdüyorum şu an bunları yazarak.

Ben başarı hikayelerine hasta bir insanım. Cidden çok seviyorum insanların mucizevi olaylarla hayal ettiklerini hatta belki de edemeyeceklerini başardıklarını görmeyi. Onların mutluluk gözyaşlarına katkıda bulunuyorum falan. Böyle saçma bir yönüm var.

Justin Bieber aslında müziğe doğuştan yetenekli biriymiş. Eline geçen müzik aletlerini takada tukada döverken bile bakın ortaya ne gibi bir ufaklık çıkarmış.

Ben de böyle bir yeteneğe sahip olaydım, şu çocuğu yermeye devam ederdim kendimi haklı görerek.
Ehhe öhhö.


Ya da mesela klavyeyi böyle çalabilseydim eğer...


Hiç olmadı gitarımın tellerini şöyle bir dövebilseydim hiçbirini "diiiyynng" diye yerinden attırmadan...


Pekala, hiçbirini yapamadığıma göre "artık bu çocuğa laf etmem!" demeye başlamıştım.

Filmin ilerleyen kısımlarında aslında filmi üzerine oturttukları performans derlemesinin pek meşhur konser mekanı Madison Square Garden'da yapıldığını öğreniyoruz. Peki bu mekan neden mi meşhurmuş? O da şöyle...
Bu mekan aslında bizim TT Arena'nın 2.5'ta biri (evet, bir yandan da araştırma yapıyorum Google+Wikipedia'dan, emeğimi küçük görmeyin!). Tam 20.000 kişilik bir arena ve Michael Jackson ile Madonna gibi müzik devlerinden birkaçının biletlerinin tamamını sattıkları konserlere ev sahipliği yapmasıyla meşhur. 
Bu mekanda Taylor Swift 2009'da verdiği konser biletlerinin TAMAMINI 59 SANİYEDE SATINCA o zamana kadar o mekanda konser verip biletleri tamamen tükenen en genç sanatçı olmuş. Fakat ertesi yıl bu rekoru 22 SANİYEDE 20.000 KONSER BİLETİ satılan Justin ihya etmiş.
Tabi şimdi diyeceksiniz ki "o kadar genç kız olunca normal". Ama olsun, satmış mı? Satmış arkadaşım.

Tabi bu kadar şeyin arasında "Justin'in neden bir ergen olduğunu düşünüyoruz?" sorusuna da alın benden bir cevap.O kadar yeteneğe ve popülariteye rağmen bu sahneleri affetmeyeceğim. 
Ve Snoop Dogg'un görüşüne katılıyorum. "Get yourself some pig tails with accesories, man!". Hahah.


Filmi izlerken konserden birkaç performansı da görebildiğimiz için aklıma en çok takılan ve sonraki günlerde tekrar tekrar dinlemeye yöneldiğim "Never Say Never", özellikle sözleri benim şu an hayata bakış açımla da biraz arkadaş olduğundan geç de olsa sevdiğim bir şarkı oldu. Ayrıca Will Smith'in oğulceğizi Jaden'ı Justin'in yanında görmek "minnaklar kardeş kardeş şarkı söylüyorlar" dedirtse de şarkıya olan sevgim değişmedi efendim.
DİNLEYİN!

Biz ondan nefret ededuralım, o son albümüyle imajını değiştirsin, Nicki Minaj ile bende saplantı haline gelen şıuşarkıyı yapsın. Ben de yine 3-4 gün durmadan bunu dinleyeyim mesela. (Ki, yapmadığım şey değil.)


Videoda şarkı harici eklentiler olmasa daha bir beğenirdiniz tabi de böyle ancak bu etkiyi yapıyor.

Çocukcağız geçtiğimiz hafta bu yılki Victoria's Secret defilesinde performans sergileyen 3 şarkıcıdan biri de olduğuna göre, ya çatlamaya devam ederiz, ya da bu çocuğu böyle kabulleniriz. Bu kılavuzdan da bu kadar.


P.S:Evet, ben de fark ettim, bu çocuğun bütün uyuzluğu saçında. Büyüsün elbet onu da halledecek. 

3 Kasım 2012 Cumartesi

Güneşin Doğuşuyla Batışı Arasında...


Geçtiğimiz hafta yıllardır izledim, izleyeceğim dediğim filmlerden Before Sunrise'ı izleme şansı edindim.
Aman Allahım. O ne film!

Son zamanlarda kolay kolay Facebook'tan sayfasını aramaya bile zaman harcayacak kadar beğenemiyordum izlediklerimi. Hele bir filmi sayısız kez bölüp izleme eylemini her seferinde yaptığıma değinmeyeyim bile...

Filmi anlatmak istemiyorum. Ama eminim benim gibi romantik dram severler film biter bitmez Before Sunset peşinde koşacaklar. Hatta işi gücü bırakıp onu izleyecekler Before Sunrise biter bitmez. Bırakamadıklarında ise yaptıkları işten hayır gelmeyecek akılları hep "6 ay sonra ne oldu acaba?" sorusunda olacağı için.

Spoiler vermiş olacağım sanırım ama hala "YA ARKADAŞIM SİZ APTAL MISINIZ? NEDEN BİRBİRİNİZE NUMARANIZI VERMEDİNİZ?" diye düşünmeden edemiyorum. Hayatında ilk kez bir öğle vakti tanıştığın adamla ertesi sabaha kadar beraber olmayı tercih etmişsen, vedalaşırken numara alışverişi de yaparsın, değil mi? Hadi sene 1995 diye Facebook, Twitter, hatta mail adresi bile diyemeyeceğim ama...

Neyse. Arada geçen zamanda kaybettiklerinizle Celine'i ağlatırken, beni de ağlattınız. Sağolun var olun.

Bir de Julie, sendeki ses bende olaydı ya...